Chappie ve Neill Blomkamp Üzerine

Neill Blomkamp‘ın yeni filmi Chappie ile ilgili çok fazla olumlu görüş duymamışsınızdır. Bunun nedeni Blomkamp’ın District 9‘da kendisi için seviyeyi fazla yükseltmiş olması olabilir. Ancak yine de bu mukayeseli yanılabilirlik durumu, Chappie’nin durumunu açıklamak için yetersiz.

Filmin District 9 ile mukayese edilmesinin nedeni ise aynı yönetmenin çekmiş olmasından ziyade, doku olarak birbirine çok benzer olması. Hatırlayacağınız üzere District 9’da Blomkamp bize uzaylıları getiriyor ve onları mülteci yaparak içinde yaşadığımız dünyanın temel sorunlarından birine çok kesin bir şekilde odaklanmamızı sağlıyordu. Chappie’de ise insan zekası referans alınarak oluşturulmuş bir yapay zekanın duygusal gelişimi üzerinden, dünyadaki şiddeti görmemizi istiyor. Bunu yaparken de Chappie’nin gelişmekte olan bir çocuğun gözlerinden bakmasını sağlıyor ki izleyenler de aynı çocuğun gözünden şiddeti gözlemleyerek yine bir farkındalık oluşturabilsin.

Mizahi unsurların sıkça kullanıldığı filmde bana göre felsefi öğeler daha fazla ön plana çıkıyor. Oyunculukların hiçbiri beklenildiği kadar iyi değil. District 9’dan hatırladığımız ve Chappie’ye de hayat veren Sharlto Copley‘in yanı sıra, Sigourney WeaverDev Patel ve Hugh Jackman‘ı da kadroda görüyoruz. Die Antwoord tayfasından bahsetmedim bile. Yolandi ve Ninja filmin başrollerinde neredeyse. Chappie Yolandi’ye anne diyor, varın siz hesap edin bu büyük ve güzel aileyi.

Yapay zekanın geldiği nokta elbette ki şaşırtıcı. İnsan zekasını üst limit olarak belirlediğimiz ve bizim zekamızın geçilip geçilemeyeceğine dair ortaya koyduğumuz bahsi kaybetmek üzere olduğumuz da aşikar. Ancak yapay zekanın insansı robotlarda kullanılma zorunluluğu olmadığını da söylemek gerek. Yapay zeka konulu filmlerin neredeyse tamamında insansı robotlara yüklenmiş yazılımlar görüyoruz. Chappie de bu anlamda diğerlerinden pek ayrılamıyor. Sevgi ve çocukluk işleyişi bakımından da Artificial Intelligence filmini andırıyor. Modern zamanın Pinokyo hikayeleri olarak ele alabiliriz bunları.

İnsansı robotlar ve yazılım konusuna geri dönersek: filmin bana kalırsa en etkileyici ve felsefi tarafı bilincin aktarılabilir bir formunu çocuk yaştaki Chappie‘nin bulup ortaya çıkarması oluyor. Ancak bilincin (kaç mb olduğunu bilmiyoruz) tutulduğu yerden çıkarılmasıyla ilgili bir kaygı neden var? asıl sorulması gereken soru bu. Eğer bilinç bir alanda, içinde bulunduğu vücuttan ayrıştırılmış bir şekilde var olabilseydi eminim ki tekrar bir bedene hapsolmak istemeyecekti. Hele ki internet bağlantısına sahip bir cihazdaki bilincin durdurulmasının imkanı yok. Evrene açılmak için önünde ne durabilir… Bu noktada insansı robotlar aslında bizim kendimizi var etme, ölümsüzleşme arzumuzun ne denli güçlü olduğunu gösteriyor. Filmde de buna dair çok önemli iki üç sahne ile karşılaşıyoruz. Chappie’nin yaratıcısı Patel’e yönelttiği “Neden beni öldürmek için yarattın yaratıcı?” sorusu ise yine felsefi olarak filmin altının doğru sorularla doldurulduğunu gösteriyor.

Yaratan, yaratılan etkileşiminin çok güzel bir örneğinin sergilendiğini düşünüyorum Chappie’de. Tabii tüm bunlara rağmen filmde tutarsızlıklar epey almış yürümüş durumda. Bebeklikten çocukluğa 4 dakikada geçen Chappie’nin asla sonlanmayan çocukluğu, insan güvenliğinin emanet edildiği otonomların yazılımına erişimin oldukça basit olması, dünyanın en güçlü otonomlarının üretildiği tesisin evin arka bahçesi muamelesi görmesi, teknolojinin bu kadar geliştiği bir dünya tasvirinde sadece insansı robotların olması ve bunların da polislik yapmaları vs… Liste uzadıkça uzuyor.

Bu tutarsızlıklardan bağımsız bir film izlenilmesi hayal edilemez elbette. Üst düzey bir iş bekleyenler bulaşmasın o yüzden. Belki Neill Blomkamp doğru cevapları veremiyor olabilir ama yine de doğru soruları sorabildiğine inanıyorum. Belki başka filmde doğru cevapları da verebilir ama o film Chappie değil.

İyi seyirler.

Bu yazı ilk olarak: http://nedenolmaz.com/chappie-neden-izleyiciyi-tatmin-etmedi/ adresinde "Chappie izleyiciyi neden tatmin etmedi?" başlığıyla yayınlanmıştır.